TRT Kent Radyo'da 99.1 fm bandında yayındayım. "İzmir 'de Eğitim Dinamikleri" sizlerle...Bekliyorum:)
21 Mayıs 2015 Perşembe
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite kaderiniz değil!
DEHB, bireyin yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmayan dikkat sorunları, aşırı hareketlilik ve istekleri erteleyememe (dürtüsellik) ile kendini gösteren nöropsikiyatrik bir bozukluktur. Okul çağı çocuklarında daha sık görülmektedir. Üç tipik belirti ile ortaya çıkmaktadır.
-Dikkat eksikliği,
-Aşırı hareketlilik
-Dürtüsellik
Belirtiler 7 yaşından önce başlamalı, kalıcı ve sürekli olmalı ve ev, okul ya da ikisinde de gözlemlenmelidir. Dikkat eksikliği Hiperaktivite okul öncesi dönem ve okul çağı çocuklarında belirgin hale gelen bir bozukluktur. Çocuğun davranışlarını kontrol etmesi ve dikkatini vermesinde sorun vardır. “Bir türlü yerinde durmayan,” “hayallere dalan”, “düşünmeden davranan”, “dalgın, unutkan” …vs. gibi pek çok sıfatla nitelendirilen çocuklardır. Bu davranışlar çoğu çocukta zaman zaman görülebilen durumlar olduğundan tanı konulması için yeterli deneyim ve bilgi birikimi sahibi uzmanların yardımı gerekir. Sanıldığından daha sıktır, % 5-8 gibi bir oranda görülmektedir.
Çocuğunuz çok hareketli olmasa da DEHB olabilir mi?
“Hiperaktivite”, aşırı hareketlilik anlamına gelmektedir; ancak bu terim DEHB olan çocukların tümünü iyi anlatan bir terim değildir, çünkü hiperaktivite olmadan da DEHB olabilir. Bazı çocuklarda en belirgin şikayet dikkat süresinin çok kısa olmasıdır.
Yani DEHB olan çocukların bir kısmında aşırı hareketlilik ve dürtüsellik ile ilgili belirtiler ön plandayken bir kısmında dikkatsizlik ile ilgili şikayetler ön plandadır. Önemli bir kısmında ise her iki gruptan şikayetler bir arada görülür.
Belirtileri nelerdir?
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite bozukluğu birçok çocukta
normalde görülebilecek belirtileri içerir, ancak tanıyı koyarken bunların sayısı, süresi ve çocuğun hayatını ne ölçüde olumsuz etkilediği önemlidir. Ayrıca, belirtilerin 7 yaşından önce başlamış olması ve en az iki farklı ortamda sorun yaratıyor olması gerekir.
Hiperaktivite belirtileri
-Yerinde duramazlar
-Oturması gerektiği halde oturamazlar.
-Sessiz sakin oyun oynamakta güçlük çekerler
-Yerli yersiz koşup tırmanırlar
-Çok konuşurlar
– Çoğu zaman sorulan soru tamamlanmadan cevabını söylerler
– Her zaman bir şeylerle uğraşırlar.
-Sırasını beklemekte zorlanırlar
-Olaylara veya konuşmalara müdahale edip yarıda keserler.
Dikkatsizlik belirtileri
-Yönergeleri başından sonuna kadar takip edemezler.
-Dikkatlerini yaptığı işe veya oyuna vermekte zorlanırlar.
-Evde veya okulda yapacağı işler ve aktiviteler için gereken malzemeleri kaybederler .
-Siz konuşurken dinlemez gibi görünürler.
-Detayları gözden kaçırırlar.
-Düzensiz görünürler.
-Uzun süre zihinsel çaba gerektiren işleri yapmakta zorlanırlar ve bunlardan kaçınırlar.
-Unutkandırlar
– İlgileri kolayca başka yönlere kayar.
Tanısı nasıl konur?
Tanı konulması aşaması ayrıntılı bilgi alınması ile başlar, anne-babadan,
öğretmenden, çocuğun kendisinden ve olabildiğince çok bilgi kaynağından bilgi elde edinilmeye çalışılır.
Aileler çoğu zaman okul öncesi dönemde dikkatsizlik, aşırı hareketlilik, dürtüsellik belirtilerini gözlemlerler ancak genellikle tanı, çocuğun okula başlamasından sonra konulur. Aile içinde ve erken dönemde sorun yaratmasa da okul gibi yapılandırılmış, kurallı ve kalabalık bir ortamda belirtiler belirgin hale gelir.
Öğretmenler çok sayıda çocukla çalıştıkları için dikkat ve kendini-kontrol edebilmeyi gerektiren sınıf ortamında “ortalama” bir çocuğun davranışlarına aşinadırlar. Hiperaktivite ve dürtüsellik ile ilgili belirtileri daha çabuk fark edebilirler. Ancak bazen sadece “dikkat eksikliği” olan çocuklar, özellikle de uysal ve uyumlu bir çocuksa, gözlerinden kaçabilmektedir. Daha sonraki aşama çocuğa hekim tarafından fizik muayene yapılmasıdır; ayrıntılı bir fizik muayene, işitme ve görme ile ilgili sorunlar da dahil karışabilecek diğer tıbbi nedenlerin anlaşılmasını sağlayacaktır. Ayrıca çocukta örneğin motor becerilerde sorun olması gibi sinir sistemine ait gelişimsel gecikmeler ile ilgili bulgular varsa bunların erken dönemde tanınmasını da kolaylaştıracaktır. DEHB ile ilişkili olabilecek genetik sendromları ortaya çıkaracaktır. Çocuğun davranışlarının gözlenmesi de önemli olan bir diğer basamaktır. Ancak her ne kadar bazı çocuklarda DEHB belirtileri dört dörtlük gözlemlenebilir olsa da çoğu zaman bu mümkün değildir. Çocuk birebir görüşme esnasında ve daha önce hiç karşılaşmamış olduğu bir ortamda, okulda ya da evde olduğundan farklı olabilir.
DEHB Nedenleri
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunda kalıtım ve çevresel etmenlerin rolü büyüktür. Doğum öncesi annenin sigara kullanımı, erken doğumlar,doğumda yaşanan sıkıntılar en önemli etken faktörlerdendir.
DEHB ile beraber sık görülen durumlar nelerdir?
DEHB olan çocuklar diğer bazı bozuklukların gelişmesi ya da beraber görülmesi için artmış risk taşırlar:
∗ Depresyon
∗ takıntılar, korkular, kaygılar
∗ Gelişimsel (ör: motor becerilerinde) gecikmeler
∗ Öğrenme Güçlükleri (okuma, yazılı-anlatım , matematik, karma)∗ gece altını ıslatma
Bu bozukluklar DEHB olan çocukların 2/3’sinde gözlenebilir.
Tedavi
Davranış Düzenleyici Yaklaşımlar ve Psikoterapiler
Davranış düzenlemesi DEHB tedavisinde önemli bir yer tutar. Psikoterapiler ise standart olarak uygulanmazlar. Ancak zaman zaman tedavinin çok önemli bir parçasını oluştururlar: örneğin aile iletişiminde, ilişki biçimlerinde ciddi sorunlar varsa ve sorunlar çocuktaki bozukluğun gidişini olumsuz etkiliyorsa “aile terapisi” gerekebilir; ya da DEHB’nin yanısıra anksiyete, depresyon, kendine güven ile ilgili sorunlar varsa bireysel psikoterapi gerekebilir. Çocuğun davranışlarının düzenlenmesinde aile ve öğretmene önemli görevler düşer. Anne-babaların ve öğretmenlerin yapabilecekleri oldukça geniş kapsamlıdır, ancak kısaca bir göz atacak olursak anne-babalar için şunlar söylenebilir:
DEHB bulunan çocukların anne-babaları için
1. Kurallar koyduğunuz zaman bunların çok spesifik olmasına dikkat edin ve onları yazıp asın.
2. Ödülleriniz çocuk için anlamlı ve güçlü ödüller olsun.
3. Sık sık geri bildirim verin, çocuğunuza onun ne yaptığının farkında olduğunuzu gösterin.
4. Çocuğunuza beklentileri ve planları konusunda yardım edin.
5. Çocuğunuzun iyi günleri olabileceği gibi kötü günleri de olabileceğini göz önünde bulundurun.
6. Olumsuzluklar, yapamadığı şeyler ve cezalar hakkında odaklanmaktan ziyade olumlular üzerinde odaklanın.
7. Bir karakter sorunuyla değil biyolojik bir sorunla mücadele etmekte olduğunuzu daima akılda tutun.
8. Çok konuşup nasihat vermeyin, davranışlarınız daha öğretici Olacaktır.
9. Espiri anlayışınızı kaybetmeyin ve sabırlı olun.
10. Kendiniz ve çocuğunuza karşı hoşgörülü olun. Bu işte birliktesiniz ve elinizden geleni yapıyorsunuz
Yetişkinlerde Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu
Genellikle çocuklar üzerinden konuşulan (DEHB) aşırı hareketlilik ve konsantrasyon bozuklukları ile kendine gösteren, hem çocuklar hem de yetişkinlerde yüksek oranda görülen bir gelişim bozukluğudur. Bu rahatsızlığa sahip çocukların %60’ı yetişkin yaşlarda da belirtiler göstermeye devam etmektedirler.
Konuğum uzman psikolog Sinem Malkoç'a çok teşekkür ediyorum...
7 Mayıs 2015 Perşembe
Silva ile herşeyin üstesinden gelin...
Kendisi aynı zamanda psikolog olan Gülgün Sharafat, Silva metodu eğitmeni..
Ve programdan özetler...
Nerelerde Kullanılır?
Stresi, kaygı ve anksiyeteyi, kötü alışkanlıkları, ağrı ve acıyı, korkuyu azaltır. Kişinin kendi bağışıklık sistemini güçlendirerek tüm stres kaynaklı sağlık sorunlarını ortadan kaldırmasını sağlar. Dolayısıyla enerji seviyesi yükselir.
Belleği güçlendirir, ders çalışma süresini kısaltır, sınav kaygısını azaltır, okuma, anlama, dinleme, ders çalışma ve sınavda başarılı olma becerilerini artırır. Dolayısıyla sonuç, gelişmiş bir özgüven ve iyi notlardır.
Negatif etkilerle ve negatif insanlarla baş edilmesini sağlar. Aşk yaşamını canlandırır, ilişkileri güçlendirir. Kişinin eşsiz özellikleriniz keşfetmesini sağlayarak özgüveninin artmasını sağlar.
Etkili olduğu alanlar
# Aşırı yemek, içki, sigara gibi bağımlılıklardan kurtulmak
# Ağrılar, uykusuzluk gibi stres kaynaklı sağlık sorunlarından kurtulmak
# Kaygılardan kurtularak özgüven geliştirmek,
# Hedeflere ulaşmak,
# Motivasyonu artırmak,
# Yaşama daha olumlu bakmak,
# Sporda daha iyi verim almak,
# Yıkıcı duygu ve davranış kalıplarından kurtulmak.
Zihin Kontrolü Nasıl uygulanıyor?
Bir zihin kontrol metodu olan Silva eğitiminde katılımcılar oto-hipnozu öğreniyor. Silva Metodu ile hipnoz arasındaki en belirgin fark, hipnozda kişinin mutlaka bir başkasına ihtiyaç duyması ve algıladığı gerçeğin objektif mi, sübjektif mi olduğunu bilememesi olarak tanımlanıyor. Silva Metodu’nda ise Zihin Kontrolünü uygulayan kişi bilinçli olarak zihinsel egzersizler yapıyor ve bunu kendi kendine başarırken bir başkasına ihtiyaç duymuyor yani bir oto-koşullandırma yöntemi.
Silva eğitimi ile 16 zihin egzersizi 22 saatlik bir eğitimde öğretiliyor. Eğitimi alan kişi, beynin yaydığı elektrik dalgalarını veya frekanslarını yavaşlatmayı öğreniyor. Böylece daha yüksek frekansta beta dalgaları yayan sol beynin etkinliği yavaşlatılarak, sakinleştirici alfa dalgaları devreye giriyor.
Eğitimin sonunda stresle başa çıkılabilir, günlük sorunları kolayca çözümleyebilir hale gelen kişinin sezgileri de gelişiyor. İlk dört egzersizle katılımcılar ilk olarak, beyin dalgalarını yavaşlatarak alfa seviyesine girmeyi ve bu seviyede uyumadan, bilinçli kalarak beynin sağ yarımküresinde işlevsel olmayı öğreniyorlar. Böylece beden ve zihin rahatlıyor ve stres kontrolü sağlanıyor.
İkinci dört egzersizle hayal gücü devreye geçiriliyor.
Silva Metodu, insanın gerçek potansiyelini ve gücünü ortaya çıkarmasına yardımcı olurken, Metodu oluşturan 16 zihin yönetim egzersizinin her biri, düşünme biçimlerini güçlendirip, genişletme, yaşamda karşımıza çıkan farklı kriz durumlarını kontrol edebilme becerisini geliştirmek amacıyla yapılandırılıyor.
Silva Metodu eğitimi sonucunda kişiler;
# Birkaç saniye içinde tamamen rahatlamayı,
# Hayatlarını kendi kontrolleri altına almayı,
# Kısıtlayıcı inançlarını tanımayı ve bunları değiştirmeyi,
# Arzu ettikleri sonuçları elde etmeyi,
# Hedeflerine daha kolay ulaşmayı,
# Zihinsel kapasitelerini artırmayı,
# Belleklerini güçlendirmeyi,
# Sorunlarına gerçek ve yenilikçi çözümler getirmeyi,
# Kişisel iyileştirme güçlerini keşfederek tüm stres kaynaklı sağlık sorunlarından kurtulmayı,
# Yaratıcılık becerilerini artırmayı,
# Fiziksel yetenek ve sezgilerini geliştirmeyi,
# Zamanlarını doğru kullanmayı,
# Sınav stresini yenmeyi ve sınavlarda daha başarılı olmayı,
# Sigara, alkol, fazla yeme, kaygılı, endişeli ve sorun odaklılık gibi istenmeyen alışkanlıklarından kurtulmayı öğreniyorlar...
Verdiğiniz değerli bilgiler için çok teşekkür ediyorum sayın Sharafat...
Ve programdan özetler...
Nerelerde Kullanılır?
Stresi, kaygı ve anksiyeteyi, kötü alışkanlıkları, ağrı ve acıyı, korkuyu azaltır. Kişinin kendi bağışıklık sistemini güçlendirerek tüm stres kaynaklı sağlık sorunlarını ortadan kaldırmasını sağlar. Dolayısıyla enerji seviyesi yükselir.
Belleği güçlendirir, ders çalışma süresini kısaltır, sınav kaygısını azaltır, okuma, anlama, dinleme, ders çalışma ve sınavda başarılı olma becerilerini artırır. Dolayısıyla sonuç, gelişmiş bir özgüven ve iyi notlardır.
Negatif etkilerle ve negatif insanlarla baş edilmesini sağlar. Aşk yaşamını canlandırır, ilişkileri güçlendirir. Kişinin eşsiz özellikleriniz keşfetmesini sağlayarak özgüveninin artmasını sağlar.
Etkili olduğu alanlar
# Aşırı yemek, içki, sigara gibi bağımlılıklardan kurtulmak
# Ağrılar, uykusuzluk gibi stres kaynaklı sağlık sorunlarından kurtulmak
# Kaygılardan kurtularak özgüven geliştirmek,
# Hedeflere ulaşmak,
# Motivasyonu artırmak,
# Yaşama daha olumlu bakmak,
# Sporda daha iyi verim almak,
# Yıkıcı duygu ve davranış kalıplarından kurtulmak.
Zihin Kontrolü Nasıl uygulanıyor?
Bir zihin kontrol metodu olan Silva eğitiminde katılımcılar oto-hipnozu öğreniyor. Silva Metodu ile hipnoz arasındaki en belirgin fark, hipnozda kişinin mutlaka bir başkasına ihtiyaç duyması ve algıladığı gerçeğin objektif mi, sübjektif mi olduğunu bilememesi olarak tanımlanıyor. Silva Metodu’nda ise Zihin Kontrolünü uygulayan kişi bilinçli olarak zihinsel egzersizler yapıyor ve bunu kendi kendine başarırken bir başkasına ihtiyaç duymuyor yani bir oto-koşullandırma yöntemi.
Silva eğitimi ile 16 zihin egzersizi 22 saatlik bir eğitimde öğretiliyor. Eğitimi alan kişi, beynin yaydığı elektrik dalgalarını veya frekanslarını yavaşlatmayı öğreniyor. Böylece daha yüksek frekansta beta dalgaları yayan sol beynin etkinliği yavaşlatılarak, sakinleştirici alfa dalgaları devreye giriyor.
Eğitimin sonunda stresle başa çıkılabilir, günlük sorunları kolayca çözümleyebilir hale gelen kişinin sezgileri de gelişiyor. İlk dört egzersizle katılımcılar ilk olarak, beyin dalgalarını yavaşlatarak alfa seviyesine girmeyi ve bu seviyede uyumadan, bilinçli kalarak beynin sağ yarımküresinde işlevsel olmayı öğreniyorlar. Böylece beden ve zihin rahatlıyor ve stres kontrolü sağlanıyor.
İkinci dört egzersizle hayal gücü devreye geçiriliyor.
Silva Metodu, insanın gerçek potansiyelini ve gücünü ortaya çıkarmasına yardımcı olurken, Metodu oluşturan 16 zihin yönetim egzersizinin her biri, düşünme biçimlerini güçlendirip, genişletme, yaşamda karşımıza çıkan farklı kriz durumlarını kontrol edebilme becerisini geliştirmek amacıyla yapılandırılıyor.
Silva Metodu eğitimi sonucunda kişiler;
# Birkaç saniye içinde tamamen rahatlamayı,
# Hayatlarını kendi kontrolleri altına almayı,
# Kısıtlayıcı inançlarını tanımayı ve bunları değiştirmeyi,
# Arzu ettikleri sonuçları elde etmeyi,
# Hedeflerine daha kolay ulaşmayı,
# Zihinsel kapasitelerini artırmayı,
# Belleklerini güçlendirmeyi,
# Sorunlarına gerçek ve yenilikçi çözümler getirmeyi,
# Kişisel iyileştirme güçlerini keşfederek tüm stres kaynaklı sağlık sorunlarından kurtulmayı,
# Yaratıcılık becerilerini artırmayı,
# Fiziksel yetenek ve sezgilerini geliştirmeyi,
# Zamanlarını doğru kullanmayı,
# Sınav stresini yenmeyi ve sınavlarda daha başarılı olmayı,
# Sigara, alkol, fazla yeme, kaygılı, endişeli ve sorun odaklılık gibi istenmeyen alışkanlıklarından kurtulmayı öğreniyorlar...
Verdiğiniz değerli bilgiler için çok teşekkür ediyorum sayın Sharafat...
1 Mayıs 2015 Cuma
Ödül zararlıdır...
Anne-babaların çocuklarını eğitirken, onlara yeni davranış kazandırırken ve de istediklerini yaptırırken kullandıkları yöntemlerden biri de ödüldür. Ödül her ne kadar cezadan daha masum gibi görünse de, doğru kullanılmadığında en az ceza kadar çocuklara zarar verebilmektedir. Bu nedenle her ebeveyn ve eğitimci, çocukların davranışlarına yön verirken ödül ve cezanın nasıl kullanılacağını öğrenmek durumundadır.
Ödül Zararlıdır. Neden mi?
Öncelikle sürekli ödül alan çocuklar zaman içerisinde ödüle o kadar çok alışırlar ki, ödül alamadıklarında kendilerini kötü hissederler. Ödül onlar için hayatın vazgeçilmezi olur. Bir nevi çocukta ödüle karşı bağımlılık, ödülsüzlüğe karşı ise tahammülsüzlük gelişir. Ödüle alışan bir çocuk bu ödülleri devam ettirebilmek için zamanla kural dışı yollara bile başvurabilir. Sınavda kopya çekebilir, yapmadıklarını yapmış gibi anlatabilir. Bu çocuklar, gelecek hayatlarında sürekli onaylanma ihtiyacı hissedebilirler.
İkinci olarak ödül, çocuğu olumlu davranışa değil, ödülün kendine yöneltir. Çocuk herhangi bir davranışı, yapılması iyi ve doğru olduğu için değil ödül için yapar. Yani ödül, iyi davranışın kendisini ikinci plana atar. Kitap okuduğunda, kendisine ödül verileceği söylenen çocuğun ilgisi ödülde olur, kitap okumak ise ödüle ulaşmak için bir araç olur ve ikinci planda kalır. Bu şekilde çocuğun kitap okumaya karşı iç motivasyonu da söndürülmüş olur ve kitap sadece dış motivasyonla okunacak bir nesne halini alır.
Bazen ödül, problemlerin gerçek nedenleri ile yüzleşmeyi de güçleştirir. Kardeşine şiddet uygulayan bir çocuğa,“Eğer çalmazsan sana ödül vereceğiz.”dendiğinde çocuk, çalmaz ama “Bu çocuk neden çalıyor?” sorusunun cevabı da bulunmaz. Yani ödül, sorunların gerçek nedenlerini örtücü bir faktör olabilir.
Övgü/ödülün diğer zararı ise çocukların gelişmesi için gerekli olan risk alma olasılığını düşürmesidir. Dweck ve arkadaşları bir araştırmada dört yüzden fazla beşinci sınıf öğrencilerine akademik bir test yapmışlardır. Sınavdan aynı sonucu alan öğrencilerin yarısı çabasından dolayı övülmüş ve onlara “Çok çalışmış olmalısın”, diğer yarısı ise zekasından dolayı övülmüş ve onlara “Çok zeki olmalısın” denmiştir. Sonrasında bu iki gruba kolay ya da zor yeni bir testten hangisine girmek isteyecekleri sorulmuştur. “Çok zekisin” denilen çocukların çoğu kolay testi seçmiş, “Çok çalışmış olmalısın” denilen çocukların % 90’ı ise zor testi seçmiştir.Yani “Zekisin” diye övülen çocuklar, övgüyü kaybetmemek adına yeni riskler almaktan kaçınmışlardır.
Ödülün/Övgünün Doğru Kullanımı Nasıldır?
Övgü/ödül doğru kullanılmadığında çocuğa yukarıda bahsedilen zararları vermektedir. Bu nedenle övgü/ödül doğru ve yerinde kullanılmalıdır. Ödül/övgünün doğru kullanımı şöyledir:
İlk olarak ödül/övgü davranıştan önce söylenmemeli, davranıştan sonra verilmelidir. Bir çocuğa “Dişlerini fırçalarsan sana şunu veririm.” demek doğru değildir. Çünkü bu şekilde ödül önceden beyan edilmiş olur ve çocuğa zarar verir. Bunun yerine çocuğun dişlerini fırçaladığı anlar yakalanıp sonrasında ödüllendirildiğinde bu ödül motive edici olur. Aynı şekilde çocuğun kardeşi ile iyi geçindiği anlar yakalanıp ara ara takdir edilirse bu ödül çocuğu motive eder. Ancak “Kardeşinle iyi geçinirsen yarın parka gideceğiz.” denildiğinde bu ödül zarar verici olacaktır.
İkincisi, davranıştan sonra verilen ödül, her doğru davranıştan sonra verilmemelidir. Örneğin her diş fırçalamanın ardından küçük sürprizler vermek doğru değildir. Bazı diş fırçalama sonralarında, rastgele bir seçim yaparak ödüllendirmek daha doğrudur. Çocuğun kardeşi ile iyi geçindiği tüm anlar değil, bazı anlar rastgele ödüllendirilmelidir.
Üçüncüsü, övgü genelde çocuğun kişiliğine değil performansına yönlendirilmelidir. “Harikasın, çok iyisin, zekisin” demek yerine “Bu resim harika olmuş”, “Odanı çok iyi toplamışsın”, “Bu davranışın çok zekiceydi” demek arasında fark vardır. İlk cümleler çocuğun kişiliğine vurgu yaparken ikinci cümleler yaptığı işe, çabasına vurgu yapmaktadır. Yoğun şekilde kişiliğe yapılan övgüler narsizme kadar gidebilmektedir. Bu nedenle çocuğun kişiliğini övmek yerine çabasını övmek gerekir.
Çocuk yaptığı bir çalışmayı değerlendirmeniz için size getirdiğinde, kendi övgünüzü sunmadan önce, çocuğun düşüncesini almak daha doğrudur. “Anne-baba, resmim nasıl olmuş?” diyen çocuğunuza “Çok güzel olmuş” demeden önce “Sen bu konuda ne düşünüyorsun?” diyerek çocuğun içsel süreçlerini harekete geçirmek faydalıdır. Çocuğun kendi düşüncesi alındıktan sonra,ebeveynler kendi fikirlerini söyleyebilirler.
Yine resim örneğinden devam edecek olursak, övgüyü genel olarak değil de detaylandırılmış yapmak çocuğun övülen alandaki becerilerini geliştirir. “Anne-baba, resmim nasıl olmuş?” diyen çocuğunuza “Çok güzel olmuş.” demek yerine “Burada renkleri çok iyi kullanmışsın.”Ya da “Simetri, tonlama, kağıt kullanımın çok başarılı.” gibi detayı övgüler vermek çocukların neyi daha güzel yaptıklarını fark etmelerini ve geliştirmelerini sağlayacaktır.
Özetle, ödül/övgü çocuk eğitiminde kullanılan bir yöntemdir ama doğru kullanılmadığında ya da çok sık kullanıldığında çocuklara zarar verebilmektedir. Aileler ve eğitimciler ödül/övgüyü bilinçli şekilde kullandıklarında, çocuklarda olumlu davranış değişiklikleri görmek daha kolay olacaktır
Ödül Zararlıdır. Neden mi?
Öncelikle sürekli ödül alan çocuklar zaman içerisinde ödüle o kadar çok alışırlar ki, ödül alamadıklarında kendilerini kötü hissederler. Ödül onlar için hayatın vazgeçilmezi olur. Bir nevi çocukta ödüle karşı bağımlılık, ödülsüzlüğe karşı ise tahammülsüzlük gelişir. Ödüle alışan bir çocuk bu ödülleri devam ettirebilmek için zamanla kural dışı yollara bile başvurabilir. Sınavda kopya çekebilir, yapmadıklarını yapmış gibi anlatabilir. Bu çocuklar, gelecek hayatlarında sürekli onaylanma ihtiyacı hissedebilirler.
İkinci olarak ödül, çocuğu olumlu davranışa değil, ödülün kendine yöneltir. Çocuk herhangi bir davranışı, yapılması iyi ve doğru olduğu için değil ödül için yapar. Yani ödül, iyi davranışın kendisini ikinci plana atar. Kitap okuduğunda, kendisine ödül verileceği söylenen çocuğun ilgisi ödülde olur, kitap okumak ise ödüle ulaşmak için bir araç olur ve ikinci planda kalır. Bu şekilde çocuğun kitap okumaya karşı iç motivasyonu da söndürülmüş olur ve kitap sadece dış motivasyonla okunacak bir nesne halini alır.
Bazen ödül, problemlerin gerçek nedenleri ile yüzleşmeyi de güçleştirir. Kardeşine şiddet uygulayan bir çocuğa,“Eğer çalmazsan sana ödül vereceğiz.”dendiğinde çocuk, çalmaz ama “Bu çocuk neden çalıyor?” sorusunun cevabı da bulunmaz. Yani ödül, sorunların gerçek nedenlerini örtücü bir faktör olabilir.
Övgü/ödülün diğer zararı ise çocukların gelişmesi için gerekli olan risk alma olasılığını düşürmesidir. Dweck ve arkadaşları bir araştırmada dört yüzden fazla beşinci sınıf öğrencilerine akademik bir test yapmışlardır. Sınavdan aynı sonucu alan öğrencilerin yarısı çabasından dolayı övülmüş ve onlara “Çok çalışmış olmalısın”, diğer yarısı ise zekasından dolayı övülmüş ve onlara “Çok zeki olmalısın” denmiştir. Sonrasında bu iki gruba kolay ya da zor yeni bir testten hangisine girmek isteyecekleri sorulmuştur. “Çok zekisin” denilen çocukların çoğu kolay testi seçmiş, “Çok çalışmış olmalısın” denilen çocukların % 90’ı ise zor testi seçmiştir.Yani “Zekisin” diye övülen çocuklar, övgüyü kaybetmemek adına yeni riskler almaktan kaçınmışlardır.
Ödülün/Övgünün Doğru Kullanımı Nasıldır?
Övgü/ödül doğru kullanılmadığında çocuğa yukarıda bahsedilen zararları vermektedir. Bu nedenle övgü/ödül doğru ve yerinde kullanılmalıdır. Ödül/övgünün doğru kullanımı şöyledir:
İlk olarak ödül/övgü davranıştan önce söylenmemeli, davranıştan sonra verilmelidir. Bir çocuğa “Dişlerini fırçalarsan sana şunu veririm.” demek doğru değildir. Çünkü bu şekilde ödül önceden beyan edilmiş olur ve çocuğa zarar verir. Bunun yerine çocuğun dişlerini fırçaladığı anlar yakalanıp sonrasında ödüllendirildiğinde bu ödül motive edici olur. Aynı şekilde çocuğun kardeşi ile iyi geçindiği anlar yakalanıp ara ara takdir edilirse bu ödül çocuğu motive eder. Ancak “Kardeşinle iyi geçinirsen yarın parka gideceğiz.” denildiğinde bu ödül zarar verici olacaktır.
İkincisi, davranıştan sonra verilen ödül, her doğru davranıştan sonra verilmemelidir. Örneğin her diş fırçalamanın ardından küçük sürprizler vermek doğru değildir. Bazı diş fırçalama sonralarında, rastgele bir seçim yaparak ödüllendirmek daha doğrudur. Çocuğun kardeşi ile iyi geçindiği tüm anlar değil, bazı anlar rastgele ödüllendirilmelidir.
Üçüncüsü, övgü genelde çocuğun kişiliğine değil performansına yönlendirilmelidir. “Harikasın, çok iyisin, zekisin” demek yerine “Bu resim harika olmuş”, “Odanı çok iyi toplamışsın”, “Bu davranışın çok zekiceydi” demek arasında fark vardır. İlk cümleler çocuğun kişiliğine vurgu yaparken ikinci cümleler yaptığı işe, çabasına vurgu yapmaktadır. Yoğun şekilde kişiliğe yapılan övgüler narsizme kadar gidebilmektedir. Bu nedenle çocuğun kişiliğini övmek yerine çabasını övmek gerekir.
Çocuk yaptığı bir çalışmayı değerlendirmeniz için size getirdiğinde, kendi övgünüzü sunmadan önce, çocuğun düşüncesini almak daha doğrudur. “Anne-baba, resmim nasıl olmuş?” diyen çocuğunuza “Çok güzel olmuş” demeden önce “Sen bu konuda ne düşünüyorsun?” diyerek çocuğun içsel süreçlerini harekete geçirmek faydalıdır. Çocuğun kendi düşüncesi alındıktan sonra,ebeveynler kendi fikirlerini söyleyebilirler.
Yine resim örneğinden devam edecek olursak, övgüyü genel olarak değil de detaylandırılmış yapmak çocuğun övülen alandaki becerilerini geliştirir. “Anne-baba, resmim nasıl olmuş?” diyen çocuğunuza “Çok güzel olmuş.” demek yerine “Burada renkleri çok iyi kullanmışsın.”Ya da “Simetri, tonlama, kağıt kullanımın çok başarılı.” gibi detayı övgüler vermek çocukların neyi daha güzel yaptıklarını fark etmelerini ve geliştirmelerini sağlayacaktır.
Özetle, ödül/övgü çocuk eğitiminde kullanılan bir yöntemdir ama doğru kullanılmadığında ya da çok sık kullanıldığında çocuklara zarar verebilmektedir. Aileler ve eğitimciler ödül/övgüyü bilinçli şekilde kullandıklarında, çocuklarda olumlu davranış değişiklikleri görmek daha kolay olacaktır
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)